Trafik ve İlk Yardım Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Görevlisi, Yol ve Trafik Güvenliği Danışmanı Özgür Şener, sürücü belgesi alınırken taşıtların A noktasından B noktasına hareket ettirilmesi üzerine bir eğitim yerine, insanlara trafik kültüründen, yani direksiyon başına geçildiğinde alınması gereken sorumluluklardan, trafikteki tehlikelerden bahsedilmesi gerektiğini vurguladı. Yaşa bağlı sürüş kısıtlamalarındansa bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlık durumunun esas alınması gerektiğine dikkat çeken Şener, trafikte çatışmadan kaçınılması, diğer sürücülerin her zaman riskli olarak değerlendirilmesi ve güvenli tarafta kalınmasını önerdi.

Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Görevlisi, Yol ve Trafik Güvenliği Danışmanı Özgür Şener, her yıl mayıs ayının ilk haftasında kutlanan Trafik Haftası kapsamında trafikte, sürücü, yolcu ve yaya güvenliği hakkında açıklamalarda bulundu.

İş yeri için kullanılan taşıtla yapılan kaza iş kazasıdır…

İş hayatından kaynaklı trafik kazalarının tamamının iş kazası kapsamında değerlendirildiğini hatırlatan Öğr. Gör. Özgür Şener, “Trafik hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Ticari faaliyet gösteren birçok firmanın da taşıtı var. Hastaneler, lojistik sektörü, kurye sektörü, ilaç sektörü, aklınıza gelecek her yerde aslında bir taşıt var. Sonuçta o taşıtı da kişi iş yeri için kullanıyor. Dolayısıyla bununla beraber yapılan bir kaza, trafik kazası olmasının yanında iş kazası olarak da geçiyor.” dedi.

Büyükşehirlerde trafiğin çok büyük bir problem olmaya başladığının altını çizen Şener, “Özellikle trafik sıkışıklığı sorunu öne çıkıyor. Bu da insanların daha heyecanlı, daha stresli olmasına, A noktasından B noktasına daha çabuk gitmek istemesine neden oluyor. Bunun sonunda aracının içerisinde hareket edemez durumda olan agresif sürücüler ve bunların yarattığı trafik terörü ortaya çıkıyor. Diğer yandan da ulaşımı aslında daha kolay yapmaya çalışan ve hayatımıza yeni yeni girmeye başlayan iki tekerlekli, daha küçük araçların olduğu motosikletler, scooterlar gibi farklı mobilite çözümleri var ancak, trafik biraz daha rahatlayacağına tam tersi kaotik bir hale doğru dönmeye başladı. Benim büyük şehirlerde yaşayanlara en büyük önerilerimden bir tanesi toplu taşımayı kullanmaları. Ancak toplu taşımadan kastım daha çok raylı sistemleri mümkünse kullanmaları ve şehrin toplam trafik yüküne daha az katılmaları.” şeklinde konuştu.

Trafik kültürü oluşması için okul çağından eğitimlere başlanmalı…

‘Sürücülük kültürü’ kavramına dikkat çeken Öğr. Gör. Özgür Şener, “Kişiler 18 yaşını doldurduklarında sürücü belgesi alabiliyor ancak bunun öncesinde ebeveynlerini ya da araç kullananları izleyerek edinilen bir trafik kültürü var. Bu da maalesef ülkemizde çok iyi bir kültür değil. Bunun sebebi de aslında zamanında sürücü belgesi alınırken taşıtların A noktasından B noktasına hareket ettirilmesi üzerine bir eğitim verilmiş olması. Oysa insanlara trafik kültüründen bahsedilmesi gerekir. Trafik kültürü, yani direksiyon başına geçildiğinde alınması gereken sorumluluklardan, trafikteki tehlikelerden bahsedilmeli.” dedi.

Trafikte bir sorun yaşandığında ve karşıdaki sürücü hatalı olduğu halde durumu kabul etmiyorsa, tartışılmaması gerektiğini aktaran Şener, “Belki aynı trafik işaretine bakıp farklı şeyler görüyorsunuz, farklı bilgileriniz var. Dolayısıyla trafik kültürünün oluşması için biz daha sürücü belgesi alma aşamasında, hatta çocukların yavaş yavaş araba kullanmaya heves ettikleri lise çağlarında kadar gidip oradan insanları bir trafik kültürüne doğru yönlendirmemiz gerekiyor. Mevcutta olan dersler çok kısıtlı ve genel trafik kültürünü kapsamıyor maalesef. İnsanlara zarar verebilme potansiyeli yüksek bir ekipmanı insanların hizmetine sunuyoruz. Dolayısıyla bunun sorumluluğunu alabilecek kadar da bu işin ciddi olduğunu anlatmamız lazım her şeyden önce.” açıklamasını yaptı.

Yaya geçiş önceliği yayalarca test edilmemeli!

2023 yılında trafikte 6 bin 548 kişinin hayatını kaybettiğine işaret eden Öğr. Gör. Özgür Şener, “Bir yıl içerisinde 350 bin kişi de yaralandı. Kırıkkale, Yalova, Erzincan, Bilecik illerinin nüfusu kadar kişi yani. Bu kişilerin yaklaşık 5 bininin omurilik felçlisi olduğunu, hayatlarını bir daha eski kalitesinde sürdüremeyeceklerini biliyoruz.” dedi.

Yaya geçitlerinde yayalara yol verilmesi konusunu değerlendiren Şener, şunları söyledi:

“Yaya geçitlerinde yayaya yol verilmesi konusunda devletimizin çok ciddi çalışmaları var. Ancak hala bazı konular sürücülerin kafasında netleşmiş değil. Evet yayaya yol ver ama hangi durumlarda yol ver? Kırmızı ışıkta hala yaya geçebilir mi sadece bir yaya geçidi olduğu için? Her koşulda mı yol vereceğiz? Avrupa ülkelerine gidenler ‘Ayağımı koyduğum anda yola hemen araç durdu ve benim geçmeme izin verdi’ der. Yayalar bunu test ediyorlar maalesef ama test etmesinler. Çünkü bir kaza söz konusu olduğunda dezavantajlı taraf her zaman yaya tarafıdır. Bu hala bir kültüre dönüşmediği için bunu canımızla test etmeye gerek yok. Sürücüler de bir yayaya yol verecekleri zaman mutlaka aynalarını kontrol etmeli. Arkadan gelen bir taşıt yoksa yol vermeli.”

Bakanlık Hileli Markalara Yenilerini Ekledi! Hileli Bal Markalarına Dikkat! Bakanlık Hileli Markalara Yenilerini Ekledi! Hileli Bal Markalarına Dikkat!

Güvenli taşıt değil, güvenli sürücü önemli…

Türkiye’de 2019 yılında 1 milyon motosiklet olduğunu, 2024 yılında ise 8 milyona çıktığını ifade eden Öğr. Gör. Özgür Şener, “2019'da 44 bin kaza olmuşken, 2024'te 123 bin kaza olmuş ve bu kazalarda en çok 16 ile 20 yaş arası gençlerimiz etkilenmişler.” dedi.

Motosikletlerin çok pratik bir taşıt olmakla beraber hem gençleri hem de trafikteki diğer unsurları tehdit ettiğini vurgulayan Şener, “Aslında bir taşıtın güvenliği ya da güvensizliğini konuşmak mümkün değil. Neyi konuşacağız biz? Güvenli sürücüyü konuşacağız. Yani tehlikelerin farkında olan, taşıtının hızlarını normal yasal limitlerde ayarlayan ve trafiğin genelini görebilen, öngörülü sürüş yapılabilen sürücülerden bahsedeceğiz. Çünkü hep konuşulur ya motosiklet çok tehlikeli. Hayır, motosiklet tehlikeli değil. Biz onu tehlikeli bir hale getiriyoruz maalesef.” şeklinde konuştu.

Sürücü belgesine sahip olmak, araç kullanma kabiliyetine sahip olunduğu anlamına gelmiyor

Yaşa bağlı sürüş kısıtlamaları konusu hakkında, sürücü yaş sınırının düşürülmesini doğru bulmadığını belirten Şener, esas önemli olanın bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlık durumu olduğunu vurguladı. Yaşın tek başına belirleyici olmaması gerektiğini, kişinin kondisyonu ve sürüşe uygunluğunun düzenli sağlık kontrolleriyle değerlendirilmesinin önemli olduğunu da sözlerine ekleyen Şener ayrıca, 18 yaş altındaki bireylerin henüz yeterli sorumluluk bilincine sahip olmadığını bu nedenle mevcut alt yaş sınırının korunması gerektiğini savundu.

Bir kişinin sürücü belgesine sahip olmasının araç kullanma kabiliyetine sahip olduğunu göstermediğinin altını çizen Şener, “Özellikle şirketler, eğer bir çalışana araç verecekse sadece sürücü belgesindeki yıla bakmamalı. Mutlaka o kişiyi bir sürüş değerlendirmesiyle değerlendirmeliler. Çünkü taşıt kullanmak önemli.” dedi.

“Karşı tarafın ne yapacağını tahmin etmeyin, güvenli tarafta kalmaya çalışın”

Sürücülerin duygusal durumlarına bağlı olarak da sürüş kabiliyetinin değişebildiğini ifade eden Öğr. Gör. Özgür Şener, şunları aktardı:

“Trafikte çatışmayla ya da kavgayla çözüm bulunamaz. Trafikte değiştirilebilecek tek şey kişinin kendisi; kendi düşünce yapısı ve kendi davranışları. Karşı tarafta arabanın içinde kim olduğunu bilmiyoruz. Belki çocuğuna yetişen bir anne, belki hastasını bir yere götüren bir baba, belki bir sürü borcu olan ve 5 dakika önce işinden atılmış birisi ya da sürücü belgesini yeni almış ve ilk kez trafiğe çıkmış birisi var. Biz hep taşıt kullanırken kendimizden yola çıkıyoruz. ‘Ben olsam yapmazdım. Ben olsam şöyle davranırdım’ gibi… Ama siz taşıtın koltuğunda kimin olduğunu bilmiyorsunuz. O yüzden bütün tedbiri kendi üzerinizden yapmanız lazım. Çünkü onları yönetemezsiniz. Hep siz tedbirli tarafta kalın. Karşı tarafın ne yapacağını tahmin etmeyin, güvenli tarafta kalmaya çalışın ve diğer insanları hep sanki bir gün önce sürücü belgesini almış da trafiğe çıkmış gibi değerlendirin ki onlarla kavga etmeye çalışmayın.”

Araç içi teknolojilere önem verilmeli…

Çocukların 11-12 yaşlarına kadar tehlike algısı olmadığı için taşıtları, trafiği bir oyun gibi gördüklerini ve bu nedenle sürücülerin özellikle çocuk gördüklerinde veya çocukların bulunduğu park okul çevresi gibi alanlarda hızlarını düşürmeleri gerektiğine vurgu yapan Şener, “Çocuk parkı veya okul yakınlarındayken sürücülerin hızlarını 20’lere hatta 10’lara düşürmelerini öneriyoruz. Bir de çocuklar ufak tefek oldukları için araçların kör noktalarında kalabiliyorlar. Bu konuya da dikkat edilmeli.” dedi.

Taşıtlardaki kameralar, sensörler, takip sistemleri ile uyarı sistemlerinin, sürücülerin hayatını kolaylaştırdığını kaydeden Şener, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sürücünün ya da yayanın yaptığı hatayı görmek için muhteşem ekipmanlar. Sürücülere araç seçiminde mümkün olduğunca özellikle yayaları koruyan, yayalardan bilgi veren bu önleyici sistemleri ve teknolojileri araçlarında bulundurmayı öneriyoruz. Bu sistemler fabrika çıkışında da olabiliyor, sonrasında da araca eklenebiliyor. Taşıt teknolojilerinde yayayı koruyan, çarpışmaları önleyen, trafik kazalarını önleyen kısımlara çok önem verilmeli.”

Kaynak: Üsküdar Üniversitesi/ BÜLTEN